10 Şubat 2015 Salı

GELMEYEN PAZARTESİLER: Bir Zaman Makinesi Olarak Müzik




"I saw the future dressed as a stranger"


•••••

Ayakta durduğum halde, kafamı otobüsün camına yaslamışım, bir elim bütün gün elleyenlerin terlerini üstünde biriktirmiş metale tutunuyor, metal sıcak mı yoksa soğuk mu olması konusunda kararsız. Diğer elim cebimde, elimin altında cebime zar zor sığmış "walkman"'im, sürekli ses tuşuyla oynuyorum, şarkı sessizleştiğinde sesi açıp, ses yükseldiğinde ise tam tersini yapıyorum.

Sırtımda kocaman bir asker çantası var. Üzerine keçeli kalem ile sevdiğim müzik gruplarının ismi yazılmış, içinde ÖYS soru bankaları, Yöntem Dershanesi'nin matematik soru bankası çok zor, Selami Yemenici'nin kimya kitabı ise çok güzel. Otobüs her fren yaptığında kafam camda kayıyor, durduğunda ise sekiyor. Cam alnımdaki yağdan kirlenmiş, her sekişinde kafam, alnımda bir sivilce patlıyor. Dışarıya bakıyorum, Kızılay'dan Tunalı'ya doğru ilerliyor otobüs. Hava kararmış. Dinlediğim kaseti o gün almışım. Saygı duyduğumuz dükkan çalışanı abimiz, "Yeni çıktı bu albüm, süper." dediği için tereddüt etmemişim parayı uzatırken: "Dream Theater - Awake".

•••••

[ Blog'da bulunan "Gelmeyen Pazartesi" kitabına ait yazılar, ek yazılar ile birlikte Mayıs ayında aynı isim ile basıldı. Bu nedenle yazıların buradan yayınını durdurmak durumundayım. Anlayış göstereceğinizi umuyor, ilginiz için teşekkür ediyorum. Eksper Mental ]


8 Şubat 2015 Pazar

GELMEYEN PAZARTESİLER: Metallica ile Büyümüş Nesil



"now the world is gone, i am just one"

"Metallica kaseti istiyorum. Öyle kitap falan alma bana!" dedim tüm bilmişliğimle, sınıfta yapılan 89'u 90'a bağlayan yılbaşı çekilişinde bana hediye alacağını öğrendiğim kıza. "Orta 1"'de okuyorsanız bu tip çıkışlar normaldi. Kızın abisi metalciydi ve gerçekten yılbaşında elimde "...And Justice For All" duruyordu. Yeni çıkmıştı, taze tazeydi.

***

"Abi böyle hepsi etrafında toplanıyor ya baterinin, orası çok güzel!" diye anlatıyordum arkadaşıma önceki gün "Trt 4'"de "Melodi" programında izlediğim "One"'ın klibini. Biz de grup kurmalıydık. Hiç birimiz enstrüman çalamıyorduk ama isimlerimiz hazırdı: ben "Kirk Hammet"'tım, sınıfın en yaramaz çocuğu ise "James Hetfield"… Gruba küçük kırmızı "Redhouse" sözlüğünden bulduğumuz "Entreat" ismini verdik. İsmimiz, logomuz, imajlarımız, şarkı listemiz, her şeyimiz hazır, sadece biz değildik.

***

"Olm "Battery" hızlı gelir. İleri aldır kaseti. "Master of Puppets"'ın ortasındaki yer uygun!" dedim, grubumuzun ömründe bateri görmemiş "Lars Ulrich"'ine. İkimiz ve ilk kız arkadaşlarımız, okulun yanındaki pizzacının alt katındaydık. İlk öpüşmemizi yaşayacaktık belki de, ama tanıdık olan pizzacıya verdiğimiz kasette "Master of Puppets"'ın dördüncü dakikasını, o sakin ve romantik olduğunu düşündüğümüz yeri bir türlü bulamıyorduk, moda giremiyorduk. "Battery" dinleyerek, ilk öpüşmesini yaşayamayan ergenler olarak evlerimize döndük. "Orion" dinleyerek bunalıma girdik. "Orta 2" böyle bitti.

***

"Bırakın olm Katuscha matuscha, bakın ne çalıyorum!" dedim etrafımda halka olmuş gitar kursu arkadaşlarıma, en çok da onun gözlerinin içine bakarak. Orta sondaydım, elimde dandik, Rus Pazarı’ndan alınmış bir klasik gitar, aşıktım sınıfta "Metallica" dinlediği için kollarına en çok siyah sırım sarmış kıza. "Black" albümü yeni çıkmıştı, ve ben "Unforgiven"'ı çalıyordum, sözlerini hiç anlamadan, onu düşünerek. En hızlı ben öğrendim gitarı kursta sırf onu etkilemek için. 

Metallica notalarını abilerden fotokopi çektiriyordum, tab okumayı bilmiyordum, notaların altına hızlı çalmak için. "Do, Re, Mi" diye yazıyordum. Sololar çok zordu, “To Live Is To Die”ın başı hem kolay hem de hoştu.

***

"Rock Kazanı"'nda okudum, Metallica'nın konsere geldiğini 1993 yılında. Evden kaçacaktım gitmek için; ama çok fazla izin istediğim için ailem kıllanmış, o gün beni gözlerinin önünden ayırmamışlardı. Odamda hırsımdan ağladım. Sürekli başa sarıp sarıp “My Friend of Misery”nin başını dinledim. Belki de gitardan Bass'a geçme kararını o zaman verdim.

***

Ortaokul sınıfı dağılmış, "Entreat" daha bir kere bile stüdyo yapamadan bitmiş, lisede çoğunluğun aynı ortaokul sınıfından geldiği bir sınıfa düşmüş, yalnız kalmıştım. "Ride the Lightning"'in albüm notalarını buldum. Sabah akşam “Fade to Black” ve “The Call of Ktulu” çalan bunalım biri oldum. Gitar kursundaki kız, benim nota aldığım abilerden biriyle çıkıyordu, benim halen elektro gitarım bile yoktu. Haftasonları gidip gitar dükkanlarının vitrinlerine bakar, Hetfield'in ESP'sinin hayalini kurardım. Bir alabilsem onu, o zaman o kız da ayrılırdı ki o abiden, benle çıkardı hep.

***

"Lise 2"'de ilk gerçek grubumuzu kurduk, liseden sonra görüşmem heralde dediğim Okky denen biri ile. İlk çaldığımız şarkı “For Whom the Bell Tolls”du. 

***

Sonrasında demolar yapıldı, albümler yapıldı, gitarlar alındı, gitarlar satıldı, konserler verildi. Ama o ilk, “For Whom the Bell Tolls”u baştan sona çaldığımız günkü heyecan hissedilmedi.

Punk dinledik, Death dinledik, Grind dinledik, Trash dinledik, Doom dinledik, Rock dinledik, Jazz dinledik, "Entel" olduk "Amelie"'nin film müziklerini dinledik, hatta Babylon'da konsere gelen abuk subuk bir sürü grup dinledik; ama Metallica'nın hep ayrı bir yeri oldu, albümleri zor anlarda çıkarıp dinlenmek için hep bir kenarda durdu.

Bizim neslimizin ‘soundtrack’iydi Metallica, her şarkıları hayatımızın önemli bir anısına götürdü, hep eşlik etti bize. Hem paraleldi de hikayemiz...

Hayatımız iyi giderken iyi albümler yaptılar, kötü giderken ise kötü. 

Ve gerçekten "Reload"'dan sonra ne iyiye gitti ki?


2 Şubat 2015 Pazartesi

GELMEYEN PAZARTESİLER: Ayrılık Duşu




Geçmişe kese nasıl atılır ki;

boşuna girdim banyoya, şu kremlere bak, ayrılır ayrılmaz alınan duş, sonraki sevgiliye bir hazırlık olduğundan mı en iki yüzlüsü duşların acaba, e durmuyor ki hayat, sürekli bir şeyler bitiyor, bir şeyler başlıyor, eski sevgiliden yenisine bir yolculuk belki de tüm sevgililer, çok mu acımasız oldu, hiç acıyan oldu mu size, olmadıysa sorun yok acımasız olmasının, tıraş olayım önce, sakallarım batmasın olmayan sevdiceğe…

Mesela bak;

sakal içinden çıkıyor, suratını kaplıyor, sonra tıraş oluyorsun, görüneni kesiyorsun ama kökleri içinde kalıyor, eski sevgililer de öyle, ne kadar kurtulsan da, içinde kalıyorlar, ne kadar uzun sürmüşse ilişkin, o kadar kalınlaşıyor, o kadar güçleniyor kökü, istediğin kadar tıraş ol, hep orada olacak, kandırma hiç boşuna kendini...

Peeling;

siyah noktaları temizliyor, siyah nokta dediğin, pislik, suratındaki kraterlere birikmiş yağ, iğrenç, ama sana dair, o yağlar, o pislik sensin, peeling temizliyor onları, ama yine doluyor oralar zamanla, şu önümdeki viski gibi, temizliyor şu an kalbimdeki, içimdeki pisliği, neşeleniyorum bak hafiften, ama yarın sabah bok gibi hissedeceğim, hep kötü hissedilmiyor mu Pazarları zaten, zaman yavaşlıyor, etraf sessizleşiyor, Pazar günleri bitmiyor,

yalnızın fobisi Pazar.

Anti-aging;

göz altında oluşan torbaları geçirir, kırışıkları yok eder, ama bakışlardaki olgunluğu, yaşanmış her acıyla retinaya atılmış çiziklerin verdiği donukluğu almaz, doğan görünümlü şahin yapar sizi, donuk bakışlı ama kırışıksız gözler, kandır hadi kendini…

Hem;

duşun en güzeli leğendeki değil miydi zaten,
neye yarar ki eğer terk edildiysen,
bunca cafcaflı krem.